‘PKK gerçeği görülmeli’

17 Nisan 2011 Pazar 19:42

‘PKK gerçeği görülmeli’

 
Diğer taraftan, ülkenin ‘demokrat aydın’ları bile BDP’yi habire, ‘PKK bağlantısı’ ile sıkıştırmak konusunda hiç tereddüt göstermiyorlar. ‘Barış süreci’ bu kafayla ilerleyebilir mi sanıyorsunuz?

NURAY MERT yazdı / MİLLİYET

Seçim sürecinde, siyasi tartışmanın düzeyi en başından belden aşağı vurma hizasına taşındı. Bu konuda serbest vuruşun en kolay yapıldığı alan Kürt meselesi, en kolay hedef Kürt siyasetçiler!

‘Kürt açılımı’ öncüsü iktidar partisinin değişmez belediye başkanı Melih Gökçek, zamanında yerel seçimlerdeki rakibi Murat Karayalçın’ı, ‘PKK yandaşı’ olmakla suçlamıştı. Gökçek, bu konuda yalnız değil, iktidar partisi CHP’yi, zamanında DEP’lileri Meclis’e taşımakla ‘suçlamak’tan geri durmadı. Kürt açılımı yaptığını iddia edenler, DEP’lileri Meclis’ten yaka paça götürüp hapse tıkanlar yerine, onları ‘Meclis’e taşıyanları’ sorgulamakta tereddüt göstermediler. Belli ki, kalınan yerden devam edilecek. Son olarak, Gökçek, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu için, twitter’a, ‘PKK’nın avukatı’ yazmış. BDP bağımsız adayları için, suç duyurusu yapar eda ile, ‘PKK adayları’ tabiri kullanmak da, belli ki prim yapan bir iş haline gelmiş.

Tereddüt göstermiyorlar

Diğer taraftan, ülkenin ‘demokrat aydın’ları bile BDP’yi habire, ‘PKK bağlantısı’ ile sıkıştırmak konusunda hiç tereddüt göstermiyorlar. ‘Barış süreci’ bu kafayla ilerleyebilir mi sanıyorsunuz? ‘Kürt siyasal hareketinin’ bir temsilcisi olan BDP’nin, Kürt silahlı siyasal mücadele hareketi ile aynı tabana sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu koşullar altında, BDP’yi sıkıştırmanın anlamı, ‘meşru sayılmak istiyorsan toplumsal tabanını demokratik zeminde temsil etme iddiasından vazgeç’ demektir. Bu, taleplerini, görüşlerini beğenelim, beğenmeyelim, ciddi bir toplumsal kesimin sesini demokratik siyaset dışına itme çabasıdır. Zaten Kürt siyasal hareketi bu anlayış yüzünden silahlı mücadeleye bel bağlamadı mı?

Artık daha açık konuşmanın zamanı geldi. Bir yandan Kürt siyasal hareketi ile müzakere edip, diğer yandan, ‘PKK terör örgütü söylemi’ni ‘siyasal şantaj’ olarak devreye sokmak, Türkiye kamuoyunu da yanıltmak, çatışmacı bir ortamı canlı tutmaktan başka bir işe yaramıyor. PKK üzerine de, açık ve dürüst  konuşmanın zamanı geldi veya gelmeli. Halihazırda, dövmenin serbest, övmenin suç olduğu PKK hareketi üzerine, ikisini de yapmadan konuşmak bile mümkün değil. Oysa, bu tabuyu yıkmadan, Kürt meselesini değil çözmek, hakkıyla tartışmak imkânsız.

Dürüstçe konuşalım

O zaman gelin, bu konuyu dürüst bir biçimde konuşmaya başlayalım. Hiçbir demokrasi, silahlı siyasal hareketleri, şiddete dayalı yöntemleri meşru görmez, göremez. Ancak şunu unutmayalım, ‘demokratik rejimleri’, ‘şiddet’e karşı ‘koruyan’ yasaklar, kolluk güçleri, her tür baskı değil, ‘özgürlük alanı’nın geniş olması özelliğidir. Demokrasilerin temel mantığı, toplumun her kesiminin, her talep ve düşüncesini özgürce ifade edebilmesi ve örgütlenebilmesine imkân sağlayarak, şiddete yönelimin önünü kesmektir. Ancak bu koşulu gerçekleştiren rejimlere demokrasi denilir. Aksi, demokrasi olduğunu iddia eden ama bunun koşullarını sağlamayan sistemlerin, meşruiyetini yitirmesi sonucunu verir. Yani, birileri sizin demokrasi dediğiniz sistem içinde sesini çıkaramıyor, sürekli susturulmaya, sindirilmeye çalışılıyorsa, sistem onların gözünde meşruiyetini yitirir, onlar için her yol mübah görülür. Kürt meselesinde olan budur.

Dahası, bu süreç yaşandıktan sonra, filmi geri sarmak mümkün değildir. Silahlı mücadele ile sesini duyurmuş bir hareket, silahı en büyük güvence olarak görür. Bu büyük bir sorundur, ancak PKK gerçeği budur. Barışı kurmak adına, silahlı siyasal bir hareketi silahsızlandırma süreci, öncelikle bu gerçeği dikkate almak durumundadır.

Dikkate alınması gereken diğer bir gerçek, silahsızlandırma sürecinin bir kesimin onurunu rencide edecek tedbirlerle olamayacağıdır. ‘Pişmanlık yasası ve mantığı’ bu nedenle sonuç vermedi, veremezdi. Şimdilerde, aynı mantık, silahlı mücadele verenleri ‘gizli işsizler ordusu’ olarak görmek, müzakereleri ‘affedilenlerin’ nereye yerleşeceğini tanzim etmek şeklinde tezahür ediyor. Bölgede birçok insan sadece işsiz ve evsiz kaldığı için dağa çıkmıyor, ‘ezilen halkı, çiğnenen gururu adına onurlu bir mücadele verdiğini’ düşündüğü için, canını feda etmeyi göze alıyor. Barışı yeniden kurma sürecini, bir yandan babacan bir eda ile ‘affetme’, diğer yandan ‘işsizlere meslek kazandırma, yer yurt bulma’ mantığı çerçevesinde yürütmenin anlamı ve karşılığı yok.

Terörle mücadele mantığı

Bu gerçeği görmezden gelmenin sonucu olarak PKK’nın toplumsal tabanı azalmıyor, artıyor. Köy boşaltarak olmadı, siyasal temsili ‘terörle mücadele mantığı’ ile köşeye sıkıştırarak hiç olmaz. Ayrıca, bölgede, silahlı mücadeleyi çare olarak görmeyen, bu nedenle bu harekete karşı çıkanların olması başka, bunları harekete karşı ‘koz’ olarak kullanmaya yeltenmek başka bir şeydir. Altan Tan ve Şerafettin Elçi, belli ki, bu yöntemden, bu gayretten rahatsız olarak BDP çatısında aday olmaya karar verdiler.

Son olarak, BDP Kürtlerin hepsini temsil etmiyor diye, milyonlarca insanı temsil ettiği gerçeğini görmezden gelemeyiz. BDP’yi temsil eden toplumsal taban, büyük ölçüde silahlı mücadeleyi ‘özgürlük hareketi’ olarak görüyor. Milyonlarca insanı terörü desteklemekten hapse tıkmak mümkün ve adil olmayacağına göre, doğrusu, çareyi ‘PKK’yı terör örgütü diye tasnif edip, ‘terörle mücadele’ mantığı ile tasfiye etme anlayışını gözden geçirmektir. Bunu yapabilmek için öncelikle, PKK konusunda, ‘terörü övme’ töhmeti altında kalmaksızın açık ve dürüst biçimde konuşmaya başlamaktır. Bu gerçeği görmek ve tartışmanın önünü açmak bile barış ve çözüm yolunda önemli bir adım olur.

Sahte PKK operasyonu

11 Nisan 2011 Pazartesi 11:26

Sahte PKK operasyonu

Çorlu’da yapılan operasyonda ele geçirilen PKK belgelerinin sahte olduğu anlaşıldı. Bir astsubay ile 2 uzman ‘sahte dökümanla operasyon yaptırmak’ iddiasıyla savcılıkta sorgulandı.

TEKİRDAĞ – 31 Ocak 2011 günü Çorlu Jandarma görevlileri, Çorlu Emniyeti ile irtibata geçerek, Jandarma İstihbarat’a çalışan muhbirin verdiği bilgilere istinaden, polis bölgesindeki bir evde uyuşturucu ve çalıntı eşya bulunduğunu belirtip arama yapılmasını istedi.

Emniyet yetkilileri, savcılık talimatı veya ihbar mektubu isteyince jandarmalar, Çorlu Emniyeti’nden ayrıldı. Kısa bir süre sonra Polis 155’e bir ihbar yapıldı ve Jandarma görevlilerinin dile getirdiği iddialar tekrarlandı.

Bunun üzerine Çorlu Cumhuriyet Savcısı’nın talimatıyla ihbar edilen Kemal Yılmaz’a ait evde arama yapıldı. Polis eve ulaşmadan önce aynı Jandarma görevlileri ihbar edilen eve gitti. Jandarma personeli, şehir merkezinde yetkili olmamalarına rağmen polis aramasına müdahale etmeye ve polisleri yönlendirmeye çalıştı.

Star gazetesinin haberine göre evdeki aramada aramada spor çanta içinde silah, mühimmat, saldırı krokileri ve PKK’ye ait olduğu izlenimi verilen dokümanlar ele geçirildi. Aramadan sonda Tekirdağ İl Jandarma Komutanı ve İstihbarat Şube Müdürü, Emniyete giderek inceleme yaptı.

Dokümanlar arasında, Çorlu Adliye Lojmanları, Çorlu Emniyet Müdürlüğü, Çorlu Polis Lojmanları ve Saray ile Çorlu jandarma komutanlıklarına saldırı hazırlıklarını gösteren krokiler ve örgütsel belgeler vardı.

Kemal Yılmaz, oğlulları Erkan ve Hakan ile Selver Taşkın gözaltına alındı. Sorgularının ardından bu isimler serbest bırakılırken, savcı ve polis yaptıkları ilk incelemede belgeler üzerinde tutarsızlıklar tespit etti. Bunun üzerine el konulan dokümanlar, bilirkişi incelemesi için Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’na gönderildi.

Hazırlanan bilirkişi raporunda, incelenmek üzere gönderilen malzemelerin PKK’ye ait olamayacağı, dokümanlarda geçen bazı ifadelerin resmi kurumların yazışmada kullandığı ifadelere benzediği ifade edildi. Rapordaki çarpıcı tespiti ise “dokümanların PKK’ye ait olduğu izlenimi uyandırılmak üzere hazırlanan sahte dokümanlar” olduğuna ilişkin belirleme oldu.

JANDARMA MUHBİRİ HERŞEYİ İTİRAF ETTİ

Emniyet bilirkişi raporu üzerine soruşturmayı genişleten savcılık, Kemal Yılmaz’ın evinde ele geçirilen silah mühimmat ve örgütsel dokümanların bulunduğu çantanın jandarma muhbiri N.Ç ile bağlantısını tespit etti.

Soruşturmanın genişletilmesi kapsamında 3 Nisan’da gözaltına alınan jandarma muhbiri N.Ç sorgusunda, “Jandarma’ya haber elemanlığı yaptığı ve Kemal Yılmaz’ın evinde ele geçirilen malzemelerle ilgili istihbaratı kendisinin verdiğini ve Jandarma personelinin yönlendirmesiyle ele geçen malzemeleri eve girerek kontrol ettiğini” söyledi.

Jandarma muhbiri N.Ç.’nin sorgusu sürerken, Çorlu İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli Astsubay Y.Ç, Uzman Çavuşlar Ş.U. ve S.D. 4 Nisan 2011 günü gözaltına alındı. Üç jandarma görevlisi ifadelerinde “N.Ç’nin ifadeyleri doğrultusunda emniyete bilgi verdiklerini, faaliyetlerini İstihbarat Şube Müdürleri Ö.B.T’nin bilgisi/direktifleriyle gerçekleştirdiklerini” anlattılar. Gözaltına alınan askeri personelin savcılık ifadelerinin ardından serbest bırakıldıkları öğrenildi.

‘JARGON ÖRGÜTE AİT DEĞİL’

Emniyet Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’nın hazırlattığı bilirkişi raporunda, evrakların neden sahte olduğu tek tek anlatıldı. İşte bazıları:

Krokiler detaylı ve çok profesyonel: Örgüt detaylı kroki kullanmaz.

Planların hepsi birarada: Tüm eylem hedeflerine ait krokilerin de aynı çanta içerisinde bulunması da örgütsel faaliyet mantığına ters.

Jargon örgüte ait değil: “İstanbul Eyalet Komutanlığı” deniyor. Böyle bir eyalet olmadığı gibi örgüt söyleminde ‘Komutanlık’ değil ‘önderlik’ var.

Bir dökümanda “Tekirdağ ili Çorlu İlçesi” deniliyor. Bu ifade terör örgütünden ziyade resmi kurumlarda kullanılan bir yazı dili.

“Kararların görüşülüp oybirliğiyle uygulanmasına karar verilmiştir” ibaresi dikkat çeken bir başka söylem biçimi oldu. Bilirkişi, bugüne kadar hiçbir örgütsel dokümanda bu ifadeye rastlanmadığının altını çizdi. Ayrıca dokümanlarda yer alan “Apocular Gençlik Kolumuz” isimli bir yapının da PKK’nin organları arasında bulunmadığı ifade edildi.

pkk ( kürdistan ) serhado serok apo dtp

LO BRA