Kürt siyasetçilerine yönelik 14 Nisan’da başlatılan ve halen devam eden “Siyasi operasyonların” üzerinden iki yıl geçti.
ABDURRAHMAN GÖK / DİHA
Operasyonlarda 2 bin kişi tutuklanırken, 152 Kürt siyasetçinin yargılandığı Diyarbakır’daki ana davanın 20. duruşması 19 Nisan’da görülecek. Kamuoyunda yoğun tepkilere neden olan operasyonla birlikte uluslararası anlaşmalara rağmen Kürtçe savunmanın reddedilmesi davanın meşruiyetini daha çok tartışmalı hale getirirken, Kürt siyasetçiler de 2 yıl boyunca başlamayan bir dava nedeniyle mağdur edildi. Kürt siyasetçilerin ortak tutumuna karşı mahkemenin “sanıkları” gruplar halinde duruşmaya getirilmesi kararı ise yargı bağımsızlığına olan güvenin azaldığı yorumlarına neden oldu. Av. Meral Danış Beştaş, tek taraflı şekli usuli işlemlerle yargılamanın devam ettiğini belirtti.
14 Nisan 2009’da başlatılan KCK operasyonları ikinci yılına girdi. Halen bir sonuç yok. 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde 53 olan belediye sayısını 99’a çıkararak önemli bir başarı sağlayan kapatılan Demokratik Toplum Partisi’ne (DTP) yönelik başlatılan ve BDP ile devam eden “KCK operasyonları” ikinci yılına girdi. 29 Mart yerel seçimlerinden hemen sonra AKP’li Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in DTP için “Iğdır’ı da aldılar, Ermenistan sınırına dayandılar. Oraya dikkatle bakmak gerekir” açıklamasının ardından 14 Nisan 2009’da eş zamanlı olarak birçok ilde operasyonlar başlatıldı. Aralarında Kürt siyasetçi, belediye başkanları, belediye ve il genel meclis üyeleri, kadın meclisi, gençlik meclisi üyeleri, insan hakları savunucularının da bulunduğu yaklaşık 2 bin kişi tutuklanarak cezaevine konuldu. Belediye başkanları ile Kürt siyasetçilerin elleri kelepçelenerek tek sıra halinde fotoğraflarının çekilerek basına servis edilmesi ise hafızalara kazındı.
14 Nisan operasyonunun ardından 2. operasyon 13 Mayıs’ta yapıldı. DTP Konya İl Başkanı ile Selçuk Üniversitesi’nde okuyan 10 öğrencinin de aralarında bulunduğu 20 kişi gözaltına alındı. Aynı gün, Ankara Barosu’na kayıtlı 4 avukat ile Ardahan Üniversitesi’nde okuyan 11 öğrenci tutuklandı. 28 Mayıs’ta yapılan 3. operasyonda polis ve jandarma İzmir, İstanbul, Ankara, Manisa ve Van’da ortak düzenlediği eş zamanlı operasyonda KESK Genel Sekreteri ile aralarında öğretmen ve sağlık çalışanlarının da bulunduğu 35 kişiyi gözaltına aldı. 11 Eylül günü yapılan 4. operasyonda da, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla KCK’nin “sözde” şehir yapılanmasına operasyon yapılıyor denilerek, 10 DTP’li tutuklandı. DTP’ye yönelik gerçekleştirilen operasyonların ardından 11 Aralık’ta “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı fiillerin odağı haline geldiği” iddiasıyla DTP kapatıldı ve DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ve Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un da aralarında olduğu toplam 37 partili hakkında 5 yıl siyaset yasağı getirildi. 24 Aralık günü 5. operasyon başlatıldı.
Diyarbakır, Siirt, Hakkari, Dersim, Batman, Urfa, Şırnak ve Van’da sabahın erken saatlerinden itibaren eşzamanlı başlatılan operasyon, paralel bir şekilde Ankara, İstanbul ve İzmir’de de yürütüldü. İki gün süren operasyonda toplam 83 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan ve Kürdistan Topluluklar Birliği Türkiye Meclisi’ne (KCK/TM) üye olmakla itham edilen 83 kişinin yarısından fazlası, kapatılan DTP üyesiydi. Bunlar arasında hala görev başında olan 10 belediye başkanıyla, 4 eski belediye başkanı da vardı. Eski DTP’lilerin haricinde tutuklananlar arasında DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey, DİSKİ Başkanı Yaşar Sarı, MEYA-DER Van Şube Başkanı Ferzende Abi, Van Hacibekir Mahallesi Özgür Yurttaş Derneği Başkanı Tefik Say gibi çok sayıda kişi yer aldı.
‘Önce Halepçe şimdi kelepçe’
BDP’ye yapılan son operasyon Kürtleri adete çileden çıkardı. Halkın oyu ile seçilmiş belediye başkanları ve Kürt siyasetçilerin kapıları kırılarak gözaltına alınması, ellerinin kelepçelenerek tek sıra halinde rencide edici şekilde fotoğraflarının çekilerek basına servis edilmesi Kürtleri sokağa döktü. Diyarbakır merkezli gerçekleştirilen operasyonlar kapsamında belediye başkanları ve Kürt siyasetçilerin tutuklanmasına tepki gösteren on binlerce kişi, Diyarbakır Adliye’sinin kapısına dayanarak, “Biz de aynı suçu işledik bizi de alın” diyerek, sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirdi. Özellikle kelepçeli fotoğraflar ve gözaltına alınma şekli hafızalara kazınırken, operasyonların “Siyasi soykırım” olarak nitelenmesi sonucu “Önce Halepçe şimdi kelepçe” sloganı her yere yayıldı. Operasyonların ardından belediye başkanları tutuklanan kentlerde, “Kara Perşembe” eylemleri başladı.
İddianame kabul edildi
14 Nisan 2009’da başlatılan operasyonlara ilişkin 18 Haziran 2010’da ancak iddianame hazırlandı ve Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. 7 bin 578 sayfalık iddianamede 103’ü tutuklu, 152 sanık hakkında, TCK’nın ”Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak’, ”Örgüt üyesi ve yöneticisi olmak”, ”Örgüte yardım etmek” suçlarından 15 ile ağırlaştırılmış müebbet arasında değişen hapis cezası istendi.
İlk duruşma
18 Ekim 2010 tarihinde yoğun güvenlik önlemleri altında “KCK davası”nın ilk duruşması Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Türkiye’nin birçok ili ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen siyasetçi, insan hakları savunucusu, aydın, yazar, akademisyen, gazeteci ve sendikacının yanı sıra binlerce kişi de adliye önüne akın etti. Davaya basın da yoğun ilgi gösterdi. Davanın ilk duruşmasında sanıkların Kürtçe savunma talepleri red edildi. Kürtçe savunma mahkeme tarafından “Bilinmeyen dil” olarak tutanaklara geçirildi. 19 Ekim’de görülen ikinci duruşmada da mahkeme tavrını sürdürürken, avukatların iddianamenin özetlenmesine ilişkin talebini de red etti. Bunun üzerine MAZLUMDER, “KCK davası”nda sanıkların anadilde savunma taleplerini reddeden Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi hakkında Adalet Bakanlığı’na suç duyurusunda bulundu.
Sanıkların Kürtçe ısrarı mahkemenin tavrı
27 Ekim’de görülen dava duruşmasının 7. oturumunda da mahkemenin bildik tavrı devam etti ve avukatların tahliye talepleri red edildi. 3 Kasım’da görülen duruşmada tutuklular adına konuşan Hatip Dicle, Kürtçe savunma konusundaki tutumlarının ilkesel olduğunu belirterek, devletin de tutumunun ilkesel olduğunu kaydetti. Dicle, “İlkesel tutumlara rağmen karşılıklı anlayış içerisinde bu sorun çözülebilir. Her iki tarafın ilkesel tutumundan taviz vermeden bu sorunun çözülmesi lazım. Bu noktada biz savunmalarımızı hem Türkçe hem de Kürtçe yapacağız” dedi. Ancak mahkeme tavrında herhangi bir değişiklik olmadı. Mahkeme heyeti, avukatların uzman bilirkişi olarak Prof. Dr. Baskın Oran’ın Lozan Anlaşması 39. maddesindeki anadilin kullanımıyla ilgili dinlenmesi talebini de 3 kez red etti. 5 Kasım tarihli duruşmada avukatlar Kürtçe savunma konusunda mahkemenin bir önceki oturumda açıkladığı gerekçeli kararına itirazda bulunmak için süre talebinde bulundu. Kürt siyasetçilerin yoklamaya yine Kürtçenin Kurmancî ve Zazaca “Ez li vir im” ve “Ez witaw” şeklinde yanıt verdiği duruşma avukatların talebi üzerine 8 Kasım’a ertelendi.
‘Bilinmeyen dilden Kürtçe olduğu düşünülen dile’
8 Kasım’da görülen 13. duruşmada mahkeme “Bilinmeyen dil”den “Kürtçe olduğu iddia edilen dil” aşamasına geçse de avukatların Kürtçe savunma konusundaki karara itirazını reddetti. Davayı izleyen BDP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, yaptığı açıklamada mahkemenin tavrına tepki göstererek “Dilimizi, kimliğimizi kabul etmeyen bir mahkemeyi biz de tanımıyoruz ve kabul etmiyoruz. Dava militarist bir davadır” dedi. Mahkeme’nin dil konusundaki kafa karışıklığı 11 Kasım’da görülen 14. duruşmada bir başka aşamaya geçti. Daha önceki duruşmalarda Kürtçeyi “Bilinmeyen dil” ardından da “Kürtçe olduğunu söylediğiniz dil” şeklinde tutanaklara geçiren mahkeme başkanı, bu kez Kürtçe yapılan savunmayı, “Kürtçe olduğunu düşündüğümüz bir dil” şeklinde tutanaklara geçirdi. Ancak kriz aşılamadığı için duruşmaya ara verdi.
‘Bilinmeyen dile her yerden tepki’
Bu arada aynı konu ile İstanbul, Mersin, Van, İzmir, Erzurum ve Adana’da da devam eden davalarda sanıkların Kürtçe savunma talepleri tutanaklara, “Bilinmeyen dil”, “Türkçe dışında dil”, “Türkçe dışında bilinmeyen iki kelime”, “susma hakkı” şeklinde tutanaklara geçirilerek mahkemelerdeki kafa karışıklığının geldiği boyut gözler önüne serildi. “Bilinmeyen dil” ibaresine Türkiye’nin birçok ilinde ve bölgenin hemen hemen tamamında yürüyüşlerle protesto edildi. Protestoların bir diğer adresi de TBMM oldu. Meclis Genel Kurulu’nda konuşan BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, KCK davasında mahkemenin tavrını hatırlatarak, Kürtçe olarak, “Siz yalancısınız, onlar yalancı” diyerek tepkisini ortaya koydu.
Kürtçe’de ısrar eden sanıkların mikrofonları kapatıldı
13 Ocak’ta 15. duruşması görülen davada Kürt siyasetçileri, kimlik tespiti esnasında “Li virim (Buradayım)”, “Amade me (Hazırım)” şeklinde Kürtçe cevap verdi. Kürtçe cevaplar ise yine, “Kürtçe olduğu düşünülen bir dil ile konuşulduğu” şeklinde tutanaklara geçti. Mahkeme heyeti, Kürtçe savunmaya izin vermeyeceğini söyledi. Duruşmada yaşanan bir diğer ilginç olay ise, savunmasını Kürtçe yapan sanıkların mikrofonlarının kapatılarak seslerinin duyulmasının engellenmesi oldu. 14 Ocak’taki duruşmada ise yargılama yeni bir kriz hali aldı. Yargılama sorgulamanın yapılmasına izin verilmediği için yeni bir ‘kriz’ ile karşı karşıya kalındı.
‘Yargılama meşru değildir artık duruşmaya katılmayacağız’
28 Ocak’ta görülen 18. duruşmada Kürt siyasetçiler, şimdiye kadar anadilde savunma haklarının reddedildiğini belirterek, duruşmalarda bulunmalarının gereksiz olduğunu ve bundan sonraki duruşmalara katılmayacaklarını açıkladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Batman ziyaretinde “Halkın iradesini yargılayamazsınız” pankartı için “Anayasayı ihlal edenler yargılanır” sözlerini hatırlatan siyasetçiler, Başbakan’ın hükmünü verdiğini, yargılamanın da bu hükmün uygulanması olduğuna dikkat çekerek katılmama kararını açıkladı. Kürt siyasetçiler adına konuşan Batman Belediye Başkanı Nejdet Atalay, yargılamanın meşru olmadığını ifade ederek, kendilerine ihtiyaç olmadığı düşüncesi ile duruşmaya katılmayacaklarını açıkladı. Konuşmanın ardından bütün sanıklar duruşma salonundan dışarı çıkmak için ayağa kalktı. Sanıkların dışarı çıkmasın engellemek için ek jandarma kuvveti duruşma salonuna gelerek sanıkların önünde barikat kurdu. Fiziksel temasın yaşanmadığı duruşmada sanıklar ve sanık yakınları 3 dakika boyunca mahkemenin tavrını ayakta alkışlayarak protesto etti. Kürt siyasetçilerin artık duruşmalara katılmayacakları yönündeki kararına karşı mahkeme heyeti de duruşmanın sanıksız yapılmasına karar vererek, sanıkları içeri almadı. Karara tepki gösteren avukatlar ise, mahkemenin kararını salondan dışarı çıkarak protesto ederken, duruşma sanıksız, avukatsız ve seyircisiz başladı. Kararın ardından yüzlerce kişi adliyeye akın etti.
Kürt siyasetçiler zorla mahkemeye getirildi
1 Şubat’ta görülen 19. duruşmaya Kürt siyasetçiler zorla getirildi. Kürt siyasetçiler duruşmaya zorla getirildikleri için kimlik tespiti sırasında mahkeme başkanının sorularına cevap vermedi. Kürt siyasetçiler, duruşmaya iradeleri dışında zorla getirildiklerini belirterek, sorulara cevap vermeyerek mahkemenin tutumunu protesto etti. Duruşmada söz alan savunma avukatları da mahkemenin tarafsızlığını yitirdiğini kaydederek, “Reddi hakim” talebinde bulundu. Avukatlar davanın tarafsızlığını yitirdiğine dikkat çekerek, mahkeme heyetine “Bu davayı iyi yönetemiyorsunuz. Tarafsızlığınızı yitirmişsiniz. Aslında bu davadan çoktan çekilmeniz gerekirdi. Kendinizi de bizi de yormayın çekilin” dedi. Mahkeme başkanı “Reddi hakim” dilekçesinin dosyaya konulduğunu ifade ederek, “Reddi hakim” talebinin Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vererek duruşmayı 19 Nisan’a erteledi.
KCK davasında ilk ceza Iğdır Belediye Başkanı Nuri Güneş ve beraberindekilere
Bu arada diğer bölgelerde başlatılan KCK davaları da aynı minvalde devam etti. KCK davalarından ilk ceza da Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan ve aralarında Iğdır Belediye Başkanı Nuri Güneş’in de bulunduğu 14 kişiye verilen 149 yıl 9 ay hapis cezası oldu.
Av. Beştaş: Tek taraflı şekli usuli işlemlerle yargılama devam ediyor
Av. Meral Danış Beştaş, 14 Nisan 2009 tarihinden bu yana halen hukukun icra edilemediğini belirterek, davanın halen ilk günkü noktada olduğunu belirtti. “Gerçek bir yargılama hala yok” diyen Beştaş, adaletin işlemediğini, aradan geçen iki yıla rağmen hala tutukluların kendilerini ifade etmeleri önündeki engellerin devam ettiğini söyledi. Beştaş, “Bu dava siyasi bir operasyonla başladı. Ve hala konsept devam ediyor. Bu bir siyasi soykırım davasıdır. Halen siyasetçiler Kürtlerin seçilmişleri tutukludur. Mahalle komisyonundan merkez yürütme kuruluna kadar bütün kademelerde yer alan Kürt siyasetçiler halen hedef alınıyor. Halen de bu operasyonlar devam ediyor” dedi. Yargılamanın şekli usuli işlemlerle devam ettiğine değinen Beştaş, “Tek taraflı bir yargılama yapılıyor bugün de devam ediyor. Bütün talebimiz bundan sonra böyle devam etmemesidir” diye konuştu.