İnternetin ölümüne 105 gün kaldı

09 Mayıs 2011 Pazartesi 15:00

İnternetin ölümüne 105 gün kaldı

 
Geçen ay açıklanan İnternette Özgürlük Raporu’na göre, Türkiye’nin kötü puanı 42’den 45’e yükseltildi.

Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Elektronik Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliği’nin 10’uncu maddesi hükümleri kapsamında, BTK tarafından hazırlanan “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı” 22 Ağustos 2011 tarihinde yürürlüğe girecek.

22 Ağustos’ta devreye girecek sistemde internete “BTK” tarafından belirlenen Aile, çocuk, yurtiçi ve standart paket adıyla 4 filtre tipinden biri seçilerek girilebilecek.. Filtreyi aşmak ya da aşmaya çalışmak suç sayılacak.  internet servis sağlayıcıları filtrelerin aşılmasını engellemekle sorumlu tutulacak. Aksi taktirde büyük para cezaları verilecek. 

Bu tür filtre sistemleri işletim sistemleri, internet servis sağlayıcılar ya da internetten bulunabilecek programlar sayesinde isteyen kullanıcılar tarafından zaten istenildiği zaman kullanılabiliyor. Yani zaten kullanıcı böyle bir opsiyona sahip. Ancak BTK’nın uygulamasıyla bu durum bir opsiyon olmaktan çıkıp zorunluluk haline geliyor.

BM desteğiyle Freedom House tarafından Nisan 2011 de yayınlanan İnternette Özgürlük Raporu’na göre, Türkiye’nin “kötü puan’ını 42’den 45’e yükselterek” internete erişim özgürlükleri konusunda  geriye doğru gitti. 22 Ağustos’tan itibaren yerimiz Çin, İran, küba gibi ülkelerle yanyana olacak.

DNS DEĞİŞTİRİLEREK GİRİLEMEYECEK

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Youtube’un yasaklı olduğu dönemde, ‘Ben giriyorum. Siz de yolunu bulun girin demişti. Yani YouTube kapalıyken önceden DNS ile girebiliyordu. Ancak bu paket altında erişimi engellenmiş YouTube’a da girmek mümkün olmayacak.

DAVA AÇILDI

IPS İletişim Vakfı-Bianet, 13 Nisan 2011 tarihinde  “yürütmenin durdurulması” talebiyle, söz konusu usul ve esaslara karşı Danıştay’a iptal davası açtı.  Vakıf, Danıştay’a yaptığı başvuruda BTK’nın aldığı yeni kararın yasal dayanaktan yoksun olduğunu ve Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle tanınan temel hak ve özgürlükleri ölçüsüz şekilde kısıtladığını belirtti. Vakıf adına başvuruda bulunan avukat Ayşe Altıparmak, BTK’nın keyfi bir şekilde yasaklı siteler listesi hazırlayabileceğini, çocukları zararlı içerikten korumak için ebeveynlerin yerine devlet eliyle karar verilmesinin doğru bir uygulama olmadığını belirterek, “Gerek Avrupa Birliği gerekse Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Komisyonu çocuklar gibi zarar görmesi mümkün grupları korumak için yasal önlemler almaktansa özdenetim yollarına gidilmesini teşvik etmektedir. Bu nedenle, üye ülkeler ev ve okul bilgisayarları ile internet kafelerde filtre programlarının kullanılmasını teşvik etmeli ama devlet düzeyinde filtreleme girişimlerinden her ihtimalde kaçınmalıdır” açıklamasında bulunmuştu.

TWİTTER’DA DÜNYA TRENDİ OLDU

22agustos Türkiye’de trend olarak listeye girerken konuyla ilgili tweet yağdı. Hızla artan tweetlerle birlikte 22 Ağustos dünyada da 1 numaralı trend oldu.

Mavi ekran artık mavi değil

28 Nisan 2011 Perşembe 17:31

Mavi ekran artık mavi değil

 
Her Windows kullanıcısının korkulu rüyası mavi ekran tarih oluyor; bakın yerine ne geliyor.

Microsoft, yeni Windows’da ölüm ekranı olarak da adlandırılan mavi ekrandan kurtulmanın yollarını arıyor olabilir.

Bilgisayar kullanıcılarının sinirini en çok bozan hatalardan biri olan mavi ekran, Windows 8’de ‘siyah ekran’ halini alabilir, zira şu anki yapılarda durdurma hataları için siyah ekran kullanılıyor. WinRumors’dan Tom Warren’a göre bu Vista’nın Longhorn 5112 yapısında olduğu gibi geçici bir uygulama da olabilir. Microsoft’un Windows 98’in beta yapılarında kırmızı ekranı denediği de biliniyor.

Windows tarihinde siyah ekran ilk ve tek olarak Windows 3.x’de DOS uygulamaları doğru biçimde çalışmadığında gösteriliyordu. Windows’un yüklendiği sırada (POST) çıkan hatalarda da siyah ekranlar kullanılıyor. Windows 8’in ne kadar stabil bir işletim sistemi olup olmayacağını şimdiden söylemenin ise pek bir yolu yok.

‘Beğen’ tuzağına dikkat

13 Nisan 2011 Çarşamba 13:28

‘Beğen’ tuzağına dikkat

İnternette ziyaret ettiğiniz siteleri farkında olmadan Facebook profilinizde paylaşıyor olabilirsiniz!

Facebook’taki “Auto Like” yani “Otomatik Beğen” özelliği kullanıcıların istemedikleri halde tıkladığı herhangi bir video veya içeriği “beğenmesine” veya Facebook profilinde “paylaşmasına” neden oluyor.

Bunun için önce web sayfasına ilgili kodlar ekleniyor ve kodların girildiği bu sayfalara kullanıcılar giriş yaptığında sayfadaki herhangi bir bağlantıya tıklamasıyla birlikte bu web sayfasının Facebook sayfasını otomatik olarak “beğenmiş” veya profilinde “paylaşmış” oluyor.

Benzer şekilde Facebook’ta arkadaşlarınızın beğendiği veya paylaştığını sandığınız video veya herhangi bir içeriğe tıklayıp bakmak istediğinizde Facebook dışında bir sayfaya yönlendiriliyorsunuz ve işte o anda bu sayfayı da aslında “beğenmiş” oluyorsunuz.

Kullanıcıların birçoğu, bu bilgiyi Facebook hesabında paylaştığının farkında olmazken, bunu bilen uyanıklar ise web sayfalarına bu kodları girmeye devam ediyor.

NE YAPMAK GEREKİYOR?

– Bu tür tuzaklar daha çok “cinsel içerikli” veya “erotik” videolar üzerine kurulu.

– Facebook’ta paylaşılan sıradan bir video veya içeriğe benziyor. Bu tür paylaşımlar genellikle kullanıcıyı Facebook dışında bir sayfaya yönlendiriyor. Videoya tıklamadan önce adrese göz atılabilir.

– Facebook profilinden çıkış yaptıktan sonra internette dolaşmak daha mantıklı; zira bu tür siteler Facebook’a girmiş kullanıcıya herhangi bir soru sormadan ilgili sayfayı “beğenmelerini” sağlıyor. Oysa Facebook hesabına giriş yapmamış kullanıcı bu sayfaya tıkladığında kendisine “kullanıcı adı” ve “şifre” soruluyor. Bu bilgiler girilmediği taktirde herhangi bir sorun yaşanmıyor.

En pahalı ‘yellenme’

17 Mart 2011 Perşembe 09:22

En pahalı ‘yellenme’

Cep telefonuna indirilen ve birbirinden değişik ”gaz çıkarma” sesi çıkaran bir uygulama, açık artırmaya çıkarıldı.

AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, akıllı cep telefonu satışlarının artmasına paralel olarak bu telefonlarda kullanılan uygulama sayısı da artıyor. Birbirinden değişik uygulamalar ücretli ve ücretsiz olarak yüklenebilirken, bazı uygulamalar binlerce kişi tarafından cep telefonlarına indiriliyor.

Apple’ın iPhone uygulaması iFart’ın yazılım haklarını Ebay üzerinden satışa çıkaran ve 1 milyon dolar isteyen Infomedia şirketi ise 55 bin 513 dolarlık teklif aldı.

iTunes üzerinde 0,99 dolara satılan, yaklaşık 14 MB büyüklüğündeki iFart isimli uygulama, piyasaya sürüldüğü Aralık 2008’den hemen hemen iki yıl sonra bu ay, yazılımcısı tarafından telif hakları ile eBay açık artırma sitesi üzerinden 1 milyon dolar ücretle satışa sunuldu.

Sitede 10 gün süren artırmada 21 teklif ile rakam 55 bin 513 dolara yükseldi, ancak şirketin belirlediği minimum satış rakamına ulaşamadığı için alışveriş gerçekleşmedi.

iFart uygulaması, önceden kaydedilmiş farklı ”gaz çıkarma” seslerinin zaman ayarlı olarak çalınması temeline dayanıyor.

Güvenli internet zorunluluğu geliyor

21 Mart 2011 Pazartesi 11:19

Güvenli internet zorunluluğu geliyor

BTK İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı’nın onaylanarak yürürlüğe girmesine karar verdi.

Elektronik Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliği’nin 10 uncu maddesine dayanılarak hazırlanan usul ve esasların amacı; güvenli internet hizmeti sunumu ve kullanımı kapsamında internet hizmeti sunan işletmecileri ve internet hizmetinden yararlanan bireysel aboneleri güvenli internet kullanımı konusunda yönlendirmek olacak.

BTK tarafından duyurulan taslak çalışma için kamuoyu görüşleri alınacak ve görüşlerin toplanmasının ardından yönetmeliğin 6 ay içerisinde yürürlüğe girmesi bekleniyor.

GÜVENLİ İNTERNET HİZMETİ NASIL VERİLECEK

Taslağın yürürlüğe girmesi ile birlikte işletmecilere de yeni bir zorunluluk doğacak. Taslakta belirlenen tanıma göre güvenli internet hizmeti, alan adı, IP ve port listesi üzerinden seçilen profile göre sunulan filtreleme işlemlerini kapsayacak ve bu hizmet abonelerin talebi üzerine işletmeciler tarafından sunulmak zorunda olacak.

KULLANICILAR PROFİLLERİNİ KENDİ SEÇECEK

BTK tarafından belirlenen usul ve esaslara göre internet hizmeti sunan işletmeler güvenli internet hizmetini standart, çocuk, aile ve yurtiçi internet profili olarak 4 farklı kategori de sunacak. Aboneler kendilerine göre uygun olan profil türünü seçerek bağlı olduğu işletmeciye abonelik sözleşmesi, internet sitesi veya çağrı merkezleri üzerinden bildirecek. İşletmeci talep edilen profil doğrultusunda güvenli internet paketini kullanıcılarına sunacak. Ayrıca işletmeciler güvenli internet paketini kullanıcılara ekstra bir ücret talep etmeden sunma zorunluluğunda olacak.

Güvenli İnternet hizmeti almak isteyen abonelere işletmeciler tarafından bir kullanıcı adı ve şifre tahsis edilecek. Abone, bu kullanıcı bilgileri aracılığı ile işletmeciler tarafından tasarlanan bir internet sitesi üzerinden, internet kullanımını kullanıcı profillerine göre düzenleyebilecek. Aboneler istedikleri an kullanıcı adı ve parola bilgileri ile profiller arasında geçiş yapabilecek.

YÖNETİM BTK’DA

Kullanıcı profilleri kapsamında filtrelenecek alan adı, IP ve portların tutulduğu liste, “Erişim Engelleme Kararlarının Aktarılması Projesi” kapsamında İşletmecilerle BTK arasında kurulmuş bulunan noktadan noktaya güvenli veri hatları üzerinden işletmecilerle paylaşılacak.

BTK veritabanında tutulan veriler bir web servis aracılığı ile güvenli hat üzerinden işletmecilerin kullanımına açılacak. İşletmeciler, BTK’nın belirlediği periyotlarla filtrelenecek alan adı, IP ve portlara ait listeleri kendi sistemlerine çekmek, söz konusu listeleri güncellemek ve BTK’dan alacakları verileri abonelerine sunacakları güvenli internet hizmeti kapsamında çalışan sistemlerine derhal aktarmakla yükümlü olacaklar.

BTK gönderilerin verilerin üçüncü şahıslarla paylaşılmaması konusunda işletmecileri yükümlülük altına alacak. BTK tarafından veritabanındaki tüm verilerin ayrı ayrı Dosya Bütünlük Değeri (hash kodu) alınacak ve işletmecilerle Dosya Bütünlük Değerleri paylaşılacak. Bu sayede veri güvenliği konusunda da tedbir alınmış olacak.

Kadın hakları savunucularını kızdıran oyun

31 Mart 2011 Perşembe 00:17

Kadın hakları savunucularını kızdıran oyun

Bu oyun daha çıkmadan ortalığı fena karıştırdı. Nedeni aşırıya kaçan cinsellik ve oyundaki kadınlar!

Duke Nukem Forever’da kadınları zorla alıkoyup kaçmak istediklerinde tokatlamanız gerekmesi, bazı oyuncuların ve kadın haklarını savunan grupların tepkisini çekti.

Oyunun 1996’da çıkan sürümü Duke Nukem 3D, 3.5 milyon kopya satmış ve video oyunları dünyasında değişime yol açmıştı. Oyunda kadınlar striptizci ve fahişe olarak gösteriliyordu. Oyunun son sürümünde ise cinsiyetçilik bir seviye daha ileri taşınıyor. Oyunda bulunan tartışmalı ‘Capture the Babe’ (bebeği yakala) modunda taşıdığınız kız kaçmaya çalıştıkça bir düğmeye basarak onu tokatlıyorsunuz.

ÖNCEDEN SALDIRGANDI ŞİMDİ DAHA DA KÖTÜ

FoxNews.com’dan Kadın Medya Merkezi başkan yardımcısı Jamia Wilson, konu hakkında şunları söylüyor: ‘(Oyun) önceden saldırgandı ancak şimdi daha da kötü.’ ‘Bu bayan tasvirleri, özellikle genç yaştaki kızlar için çok zararlı.’

Gamehelper.com’dan editör Duke Ferris ise cinsiyetçiliğin Duke Nukem Forever’ın dahili bir parçası olduğunu söylüyor: ‘Kadının nesneleştirilmesi oyunun anlamı.’ Duke Nukem Forever’ın 14 Haziran’da piyasaya sürülmesi bekleniyor.

Yerçekimi her yerde eşit değil

02 Nisan 2011 Cumartesi 09:06

Yerçekimi her yerde eşit değil

Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) uzaya gönderdiği GOCE uydusu, yerçekiminin dünyanın her yerinde aynı olmadığını tespit etti.

İki yıl önce fırlatılan uydu, bugüne kadar 70 milyon fotoğraf çekti. Veriler ışığında yerkürenin şu ana kadar yapılmış en detaylı yerçekimi haritasını hazırladıklarını belirten bilim insanları, fotoğraflardan elde edilen 50 saniyelik görüntüyü yayımladı. Haritadaki sarı alanlar, yerçekiminin normalden fazla olduğu bölgeleri, mavi alanlarsa normalden az olduğu yerleri gösteriyor.ESA, okyanusların nasıl hareket ettiği ve güneş ısısının nasıl dağıldığına ilişkin yeni olguların ortaya konduğu gözlemlerin, iklim çalışmalarına da ışık tutacağını söylüyor. Uydu, 2012 sonuna kadar veri toplamaya devam edecek

21. yüzyılın Che’si: İnternet

02 Nisan 2011 Cumartesi 15:56

21. yüzyılın Che’si: İnternet

ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın teknoloji danışmanları sosyal medyanın politikaya etkisini değerlendirdi: Ortadoğu’da olanlar, teknolojinin neden olduğu bir devrim değil, ancak teknoloji bunda büyük rol oynadı

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın teknolojik yenilikler konusundaki danışmanları, sosyal medyanın güncel politikayı nasıl etkilediğini değerlendirdikleri makalede, “internetin, 21. yüzyılın Che Guevara’sı” olduğuna dikkat çekti.

“NATO Review” dergisinin son sayısında yayımlanan ve Clinton’ın danışmanı Alec Ross ve meslektaşı Ben Scott tarafından kaleme alınan “Sosyal Medya: Neden, Sonuç ve Yanıt” (Social media: cause, effect and response) adlı makalede, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki muhalif hareketlerin gelişiminde sosyal ağların ve internetin rolü masaya yatırıldı.

Ross ve Scott, Clinton’ın Ocak 2009’da göreve geldiğinde dünya üzerinde 4,1 milyar mobil telefon bulunduğuna, bugün bu sayının 5 milyarı aştığına dikkat çekerek, bu artışın özellikle gelişmekte olan ülkelerde görüldüğünü kaydetti. Ses ve veri aktarımına imkan veren telefon cihazlarının, ekonomik büyüme ve sosyal mobilitenin güçlü araçları haline geldiğini vurgulayan uzmanlar, iletişim, altyapı ve nüfustaki mesafelerin, tarihte görülmedik biçimde kısaldığına dikkat çekti.

İnternetin ulus ötesi bir altyapı olarak ortaya çıkışının kitle iletişiminde dönemsel bir değişimden daha fazlası anlamına geldiğini, bunun tek bir ağda birleşen üçlü bir paradigma değişimine işaret ettiğini belirten uzmanlar, bu değişimi şöyle açıklıyor: “Kitle iletişiminin, basılı alandan yayına ve dijitale geçişi; iletişimin postadan telgrafa, daha sonra telefona ve internet aktarımına geçişi ve ekonomik altyapının deniz yollarından demiryolları ve karayollarına ve giderek artan bir şekilde internete aktarımı…”

Uzmanlar, bu karışıma uluslararası göçteki büyük artışları ve gelişmekte olan ülkelerde nüfusun yarısından fazlasını oluşturan gençleri de eklemek gerektiğini ve bu gelişmelerin dünya genelinde sosyo-ekonomik ve politik koşulları değiştirdiğini kaydetti. Makaleye göre bu gelişmelerin etkileri, “Cakarta’dan Nairobi’ye, Nairobi’den San Francisco’ya, durgunluğa dayanıklı bilgi ve bilişim teknolojisi pazarlarında; dünya genelinde yapılan insan genetiği ve iklim değişimi konusundaki araştırmaların işbirlikçi üretiminde ve Ortadoğu’daki muhalif hareketlerde” görülebiliyor. Gücün, önemli bir ölçüde, ulus devlet ve büyük kurumlardan küçük kurumlara ve bireylere geçtiğine dikkat çeken Ross ve Scott, “bu kaymanın dolayımlarının yeni yeni anlaşılmaya başladığını, bu karmaşanın teknoloji değil, dış politika alanında bir karşılık gerektirdiğini” kaydediyor.

-TEKNOLOJİK DEVRİM/DEVRİMCİ TEKNOLOJİ-

Ortadoğu’da olup bitenlerin, teknolojinin neden olduğu bir devrim olmadığını belirten uzmanlar, “devrime teknolojinin neden olmadığını, ancak bunda büyük bir rol oynadığını” belirtiyor.
Muhalif hareketleri, “genç işsizler, iktidarı elinde tutan ailelere duyulan tepki, yüksek gıda fiyatları ve diğer nedenlerin” doğurduğunu yazan uzmanlar, olaylar hakkında kesin sonuçlara varmak için henüz erken olduğunu, ancak bazı çıkarımlar yapılabileceğini kaydetti.

Ross ve Scott, “her şeyden önce teknolojinin, benzer görüşteki insan grupları arasında bağ kurulmasını sağlayarak politik değişimi hızlandırdığını ve eylemlerin oluşturulmasında gerçek zamanlı koordinasyon sağladığını; muhalif hareketi, uzun yıllar alan bir süreçten, haftalar ya da aylar süren bir zamana indirdiğini” belirtti.

Sosyal medyanın zayıf bağları güçlendirdiğini; farklı ilgileri ve geçmişleri olan insanları internet üzerinde ve daha sonra protesto gösterilerinde bir araya getirdiğini kaydeden uzmanlar, üçüncü olarak sosyal ağların, “liderliği çok çeşitli aktörler arasında bölüştürdüğünü” vurguladı.
Makalede, kitlelere ilham veren ve onları organize eden tek bir figür olmadığına işaret edilerek, “21. yüzyılın Che Guevara’sının internet olduğu” kaydedildi.

İnsanların organize olduğu sosyal medya platformlarının, ayrıca ana akım medyanın haber akışlarını da besleyerek değişimin hikayesini bölgeye ve dünyanın kalanına taşıdığına dikkat çeken uzmanlar, Tahrir meydanındaki gençlerin, Twitter kullanıcı adlarını yazdıkları posterler taşıdıklarında, Arap uydu kanallarının bu görüntüleri bütün dünyaya yayımladığını ve sokaktaki yerel seslere dikkat çektiğini yazdı.

Ross ve Scott, makalede şunları kaydetti: “Merkezi olmayan enformasyon ağlarının, özgür enformasyon akışına ve muhalif hareketlerine destek verdiği açık. İletişim teknolojileri, insanları fikirlerini paylaşmak ve daha önce ulaşamadıkları ya da yasaklanmış bilgileri keşfetme konusunda güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda dünyanın kalanında yaşamın nasıl bir şey olduğunu gösteren bir pencere açıyor.”

-DİKTATÖRLER Mİ, DEMOKRATLAR MI-

Makalede yeni teknolojilerin, “diktatörlere mi, demokratlara mı uygun olduğu tartışmasının” sona erdiğini belirten uzmanlar, ancak bunun “diktatörlerin bu teknolojileri etkili bir şekilde kullanmayacağı anlamına gelmediğine, aksine bu teknolojilerin onlar tarafından kullanıldığına” dikkat çekti. Uzmanlar, “sofistike gözetim araçlarıyla artan baskının tehlikelerinden” kimsenin şüphe duymadığını kaydetti.
“Modern politik, ekonomik ve sosyal yaşamın sinir sistemine sızan network teknolojilerinin, merkezi kontrole direnmeye eğilim gösterdiğine” değinen uzmanlar, sonrasında şu sorunun belirdiğini belirtti: “Bu güçleri, uluslararası toplumun yararına; ortak güvenlik, ekonomik refah ve politik isteklerin başarılması yolunda nasıl kullanabiliriz?”

Teknolojinin “agnostik” olduğu yorumunu yapan uzmanlar, teknolojinin toplumda bulunan mevcut sosyolojiyi genişlettiğini ve büyüttüğünü, “toplum demokrasi istiyorsa buna, başka bir şey istiyorsa ona hizmet ettiğini ve bir güç yapısını devirmeyi başarırsa, yenisinin kurulmamasının garantisi olmadığını” kaydetti.

Yazarlar şunları ifade etti: “Bu nedenle, ABD hükümetinin, insanların güçlendirilmesi ve gelişiminin araçları olarak iletişim teknolojilerine erişimi ve benimsenmesini destekleme politikası, teknoloji üzerine oynanmış bir bahis değildir. Bu, teknoloji yoluyla insanların ilerici arzularının etkinleştirilmesi üzerine oynanmış bir bahistir.”

-YENİ DİPLOMASİ

Sosyal medyanın hükümetlere, daha fazla insanla bağlantıya geçmek için güçlü bir araç sunduğunu, diplomasinin normalde, egemen ulus devletler arasındaki ilişkilerden oluştuğunu hatırlatan uzmanlar, 21. yüzyılda diplomasideki en kritik buluşun “insandan insana” diplomasi olduğuna değindi.

İletişim teknolojileri ve sosyal ağları kullanarak, farklı ülkelerden insanların, bugünün önemli konularında birbirleriyle iletişime geçebildiğini kaydeden Ross ve Scott, insanların teknoloji üzerinden “ortak sorunlar için çözümleri paylaşabildiğine, yeni fikirleri ödünç aldığına ya da dönüştürdüğüne, ulus ötesi sosyal ve ticari ortaklıklara yatırım yapabildiğine ve birbirlerini eğlendirdiğine” dikkat çekti.

Bu etkileşimin “meyvelerini vermeye başladığına” değinen uzmanlar, örnek olarak, “HIV virüsünün yayılmasıyla mücadele eden uluslararası sivil toplum kuruluşlarının, antiviral ilaçların nasıl kullanılacağı konusunda bilgi içeren metin mesajları kullandığını; Kenya’da geliştirilen bir mobil bankacılık programının dünya genelinde kullanılması için çalışmalar yürütüldüğünü ve genç insanlardan oluşan bir kuşağın, daha özgür toplumlar yaratmak için kendi isteklerini gerçekleştirme yolunda, Tunus ve Mısır’da sosyal medya yoluyla büyüyen olaylardan ilham aldığını” yazdı.

Makalede şu ifade kullanıldı: “Network yoluyla yeni toplumlara hitap ediyoruz ve hepsinden önemlisi onları dinliyoruz. İki kulağımız ve sadece bir ağzımız olduğunu fark ediyoruz. Teknoloji, tek başına bütün dış politika sorunlarımıza yanıtlar vermiyor, ancak bize daha farklı insanlara daha farklı sorular sorma imkanı veriyor.” (aa)

Düşünce gücüyle giden otomobil

04 Nisan 2011 Pazartesi 09:19

Düşünce gücüyle giden otomobil

İlk denemelerinin Berlin’deki Tempelhof Havaalanı’nda gerçekleştiği projeye katkıda bulunan Volkswagen’in 24 yaşındaki çalışanı Henrik Matzke ellerini kullanmadan arabayı hareket ettirdi, gerekli yerlerde aracın yönünü değiştirip frene bastı.

Alman bilim adamları beyin gücüyle kontrol edilebilen bir otomobil geliştirdi.

DÜŞÜNCEYİ ALGILAYIP KOMUT VERİYOR

Saatte 23 kilometre hız sınırı konulan arabada kafasına özel bir sistem takılan sürücü ağzını bile açmadan ilk denemede başarılı oldu. Matzke’nin kafasına beyin dalgalarını ve hareketlerini algılayabilen kulaklık benzeri bir alet takıldı.

Kişinin kafatasını boydan boya saran cihaz istenilen düşünceyi algılayıp ona göre arabaya komut verme özelliğine sahip.

SAĞA DÖNÜŞ İÇİN TAVŞAN DÜŞÜNMEK YETERLİ!

Konsantrasyonla çalışan araçta her komutun karşılığında özel bir simge olduğunu dile getiren uzmanlar “Sağa dönüş için tavşan düşünmek yeterli olur. Sürücü tavşan düşündüğü zaman yazılım arabayı sağa döndürür” dedi.

TELEPATİK OTOMOBİL BÖYLE ÇALIŞIYOR:

Sürücü bilgisayar sisteminde her komut için bir sembol belirler.

– Kafayı boydan boya saran kask beyin dalgasının hareketlerini algılar.

– Bilgisayar arabaya “sağa dön” emri vererek direksiyonu yönlendirir, motor dönüşe göre hızını yavaşlatır.

– Bilgisayar sistemi düşünülen imgeyle araba arasında bağlantı oluşturur. Mesela tavşan düşününce arabanın sağa dönmesini ister.

– Her komutun bir simgeye karşılık geldiği yazılımda, beyin hareketini algılayan sistem sadece bir saniye içinde arabayı yönlendirebiliyor.

Bilim’i şaşırtan fosiller

04 Nisan 2011 Pazartesi 18:37

Bilim’i şaşırtan fosiller

Van Gölü’ndeki fosiller bilim dünyasını şaşırttı

Uluslararası bir ekip Van Gölü’ndeki araştırmalarını tamamlandı. Gölün 400 bin yıl önce oluştuğunu tahmin eden bilim insanlarına göre suyun derinliği bölgenin sırrını içeren ve şimdiye kadar okunmamış bir “tarih kitabı” gibi. Dünyanın en ünlü fosil araştırmacısı Prof. Dr. Thomas Litt’in başkanlığında yapılan araştırmada gölden çıkartılan 5 bin örnek yıllarca laboratuarda incelenecek.

Bilim insanları, hiç bu kadar Ortadoğu’da yaşanan iklim değişiklerine ilişkin ipuçları yakalamamıştı. Yıllarca Van Gölü’nün 220 metre derinliğinde sondaj çalışması yapan birçok ülkeden bilim insanın yer aldığı ekip, bölgede asırlar boyunca meydana gelen korkunç felaketlerin izine rastladı.

Bölgeyi sarsan iklim değişiklikleri, şiddetli volkan patlamaları, depremler ve tatlı suyun tuzlu suya dönüşmesi. İşte tüm bu değişiklikler Van Gölü’nün derinliklerine gömülmüştü. Zaten uzmanlar gölün ismini şimdiden “doğanın tarih kitabı” şeklinde değiştirdiler. Ekip, araştırmanın sonuçlarını bugün Avusturya’nın başkenti Viyana’da başlayacak yer bilimleri konferansında açıklayacak.

Konferans öncesi bilgi veren ekibin başkanı Prof. Dr. Dr. Thomas Litt, gölden çıkartılan küçük taşların 400 bin yıl öncesine ait olduğunu söylüyor. Prof. Litt’in ekipte yer alması zaten tesadüf değil. Bonn Üniveristesi’nde görevli olan Prof. Litt fosilleri veri olarak kullanarak dünyada yaşamın tarihini yazmakla uğraşıyor.

‘HEYECAN VERİCİ BULGULAR’

Van Gölü’nden çıkan sonuçlar için ise “tek kelimeyle muhteşem” diyor. Van Gölü’ndeki bulgularla bölgede yaşanan iklim değişikliklerinin arşivini oluşturduklarını söyleyen Alman bilim insanı “Gölün 800 metre toprak altına kadar indik, sonuçlar ise heyecan vericiydi. İlk kez bu kadar kaliteli fosil bulduk” diyerek heyecanını dile getiriyor.

Tarihin tanığı minarelerin sade ve başka maddelerle bozulmamış olması bilim insanlarını daha da hayrete düşürmüş. Prof. Litt, bu durumu gölün coğrafi yapısına bağlıyor. Çünkü gölün hem derin ve eski olması, hem de etrafındaki dağlar sayesinde fırtına ile sert hava koşullardan korunmuş olması işte bu “tarih kitabını” yüz binlerce yıl korumuş.

Tortulardan birçok soğuk ve sıcak iklimlerin hüküm sürdüğünü tespit ettiklerini söyleyen Alman araştırmacı devamla şu bilgileri veriyor: “3 farklı iklim tespit ettik. Buna şimdiye kadar bölgede ilk kez rastlıyoruz. Ayrıca volkan patlaması ve şiddetli depremlerin de izine rastladık. Bulduğumuz katmanlardan biri 7 metre kalınlığındaydı.”

Şimdi göldeki canlı hayatı bitiren tuzlu-sodalı olan suyun daha önce tatlı olduğuna dikkat çeken Prof. Litt, bunun izlerini ise fosile dönüşen midye ve solucanlardan anladıklarını belirtiyor. Ancak bilim insanları hala kritik birkaç sorunun yanıtını bulmuş değil. En kilit soruyu ise Prof. Litt şöyle özetliyor; Bitki örtüsü ne kadar sürede değişti, göldeki hayatın bitmesi kaç bin yıl sürdü?

ARAŞTIRMANIN MALİYETİ; 1,4 MİLYON DOLAR

Ayrıca gölün geleceği de merak edilen konuların başında geliyor. Gerçi Prof. Litt “Geçmişteki izler gölün geleceğine dair ipuçları veriyor” diyor, ancak senaryo tam olarak bilinmiyor. Bu yüzden de gölün altından çıkartılan fosillerin laboratuardaki incelemesi çok önemli.

Gölden alınan 5 bin örnek üzerindeki araştırma ise 5 yıla kadar sürebilir. Yani Prof. Litt’e göre asıl en büyük çalışma şimdi başladı. Viyana’da bugün başlayacak konferansta ise ekip ilk izlenimlerini diğer bilim insanlarıyla paylaşacak.

Bir başka dikkat çeken husus ise araştırmanın maliyeti ve ekibe destek veren kuruluşlar. 12 ülkeden 35 bilim insanın yer aldığı ekibe öncülüğü ise Bonn Üniversitesi, İsviçre’nin Bern Üniversitesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Almanya’nın Kiel Üniversitesi’ne bağlı Deniz Araştırmaları Enstitüsü yaptı.

Uluslararası Bilimsel Karasal Sondajlama Programı (ICDP) tarafından karşılanan araştırmanın maliyeti 1,4 Milyon Dolar civarında. Fosillerden dünyadaki hayatın tarihini araştıran paleontoloji bilim dalının isminden esinlenerek “Paleo-Van” adı verilen proje için ICDP Bitlis’in Ahlat İlçesi’ne yakın bölgeye dev bir platform kurdu.

‘NEMRUT PATLAYACAK’

2004 yılında başlayan çalışmalarda ilk uyarıyı geçtiğimiz Ağustos ayında yapan ekip, Tatvan’daki Nemrut volkanının yeniden patlayacağına dikkat çekmişti. Bilim insanları son olarak 1400′lü yıllarda faaliyet gösteren volkanın patlayarak yeniden faaliyete geçeceğini düşünüyor. Gölün dibindeki volkanik aktivitenin nedeninin Nemrut’tan kaynaklandığını tahmin ettiklerini söyleyen Prof.Dr. Litt şu uyarıları yapıyor:

“Nemrut hala aktif bir volkan. Jeofizikçiler, jeologlar ve risk analizcilerle birlikte yapacağımız incelemenin sonucunda net bir şey söyleyebiliriz. Volkanik hareketler deprem için hala çok riskli. En kötü senaryo ise volkanın akmayarak, ani bir şekilde patlaması.”