Bir kentsel dönüşüm mağduru

12 Nisan 2011 Salı 16:49

Bir kentsel dönüşüm mağduru

Büyük kentlere göç ettirilen Kürt aileleri, özellikle İstanbul’da “Kentsel Dönüşüm” adı altında ikinci bir göç yaşıyorlar.

ZEYNEP KURAY / ANF

İSTANBUL – Bu yıkımın en somut ve acı örneklerinden biri olan Ayazma dramını “İshak” isimli belgeseliyle beyazperdeye taşıyan İtalyan yönetmen Miguel Gatti, Kürtler dayatılan kültürel, sosyal, ekonomik kıskacı gözler önüne seriyor.

61122

Topraklarından koparıldıkları için İstanbul’da büyümek zorunda kalan ikinci kuşak Kürt gençlerinin uğradığı asimilasyona dikkat çeken Gatti, iki kültür arasında gençlerin sıkıştığını ve kültürlerine yabancılaştıklarını anlatıyor. Kürtlerin zar zor kurdukları gecekondu evlerden TOKİ’ye taşınmalarını ise İtalyan yönetmen Gatti, yeni bir savaş biçimi olarak görüyor.

İstanbul’daki kentsel dönüşümü, ikinci göçü ve belgeselini İtalyan yönetmen Miguel Gatti ANF’ye anlattı.

SESSİZ KALMAMAK İÇİN…

Kürt sorunuyla ilgilenmem PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tutuklanıp cezaevine girdiği sürede İtalyan sosyalist partilerin ve birçok basın yayın kuruluşunun kendisine destek verip sorunu tartışmasıyla başladı. O dönemde Kürt meselesi hakkında pek çok kitap okudum ve sonra Kürtlere yakınlık duymaya başladım.

Büyük acılar çektiklerini biliyorum, bu acılar karşısında sessiz kalmamak gerektiğini, mutlaka bu konuda bir şeylerin yapılması gerektiğini düşündüm.

O nedenle 2005 yılında katıldığım Filistin kervanı ile birlikte Türkiye’den geçtim. Daha sonra da Kürtleri daha yakından tanıyabilmek için 2007 yılında bir arkadaşımla birlikte Diyarbakır Newroz kutlamalarına katıldım. İnsanların coşkusu, bitmeyen enerjileri, kararlılıklarını gördüm, Barış Annelerini tanıdım ve çok etkilendim.

Kentsel Dönüşüm adı altında yıkılan Ayazma ile tanışmam ise bu süreçte oldu. Kürtlerin kimliklerini, dillerini, kültürlerinin baskı altında olması dışında, yaşadıkları bölgelerden Türkiye’nin batısına, İstanbul’a göç etmek zorunda bırakıldıklarını biliyorum.

61123

KENTSEL DÖNÜŞÜM TAMAMEN BİR RANT…

İtalyan organizasyonunda çalışan ve Ayazma’yı çeken bir İtalyan arkadaşım aracılığıyla zorunlu göçün başka bir boyutuyla karşılaştım. Bu da İstanbul’a gelen Kürtlerin yaşadıkları yerlerin Kentsel Dönüşüm’e uğratılması sorunuydu. Aslında burada söz konusu olan gerçekten Kentsel Dönüşüm, kentin geliştirilmesi değil, spekülatif amaçlar…

Çekimler sırasında Kürt ailelerin ‘güzel hayat’ adı altında yerleştirildikleri TOKİ kulelerinde daha da büyük bir yoksulluğa itildiklerini gördüm. Burada esas amacın bu aileleri daha sağlıklı, daha iyi bir yere taşımak değil tamamen bir kazanç, bir rant.

Önce rica ile teşvik ile istemeyenin ise evini yıkıp taşınmak zorunda bırakarak onları İstanbul’daki yoksul evlerinden ayırıp çok zengin, konforlu apartmanlara yerleştireceklerini vaat ettiler. Ancak hiç de öyle olmadı, çünkü o evi bedava vermiyorlar, satın almak zorunda bırakıyorlar. Satın alacak güçleri olmadığı çok açık, satın almak için banka kredisi alıyorlar, o krediye mecbur bırakılıyorlar. Burada bir nevi banka ile çalışmak zorunda bırakıyorlar bu insanları. Bu aslında yeni bir ekonomi biçiminin dayatılmasından başka bir şey değil.

Kendine yeterli tarım ekonomisinden önce İstanbul’a göç ettirip, daha sonra böyle yüksek faizli, eğer günü gününe ödemeyi aksatacak olursalar sürekli banka ile muhatap olabilecekleri bir ekonomik ağa sokmak istiyorlar. Burada Kürt ailelerine dayatılan bu sistem, dünyanın güneyindeki tüm ülkelerin kentlerinde yaşanan bir şey. Ben bunu Bogota’da, Sao Paolo’da da gördüm.

İSHAK 17 YAŞINDA BİR KENTSEL DÖNÜŞÜM MAĞDURU

Önce gecekondu bölgesinde yaşayan ailelerden biriyle ilişkiye geçtim ve karşıma ilk çıkan henüz 17 yaşındaki İshak oldu. İshak, Kentsel Dönüşüm mağduru ailesiyle tanıştırdı bizi. Çok sıcak karşıladılar ve olan biteni anlatma konusunda hiç kimsenin korkusu yoktu. Ben de İshak’ın ailesi üzerinden konuyu anlatmaya karar verdim.

İshak aslında benim için çok şaşırtıcı bir genç oldu. çünkü ben tam anlamıyla bir Kürt genciyle karşılaşmayı beklerken o ne Kürt ne Türk, kendini İstanbullu hissediyordu. Elinde cep telefonuyla çekim yaparak kendisine bir dünya yaratmıştı. Tam da bu noktada bir değişiklik yapmamız gerekti belgeselde. İstanbul’a göçen ikinci kuşak Kürt gençlerinin bu kentte yaşadıkları değişime eğilme gereği duydum.

TOKİ KULELERİ YENİ BİR SAVAŞ ÇEŞİDİ

Gerek kültürel, gerekse zorla gecekondudan TOKİ kulelerine taşınma süreci aslında yeni bir savaş çeşidi. Böyle algıladım. Silahlarla değil de para üstünden dönen bir savaş. Daha sonra İshak’ı alıp Kürt kenti olan Diyarbakır’a gittik orada da bir kere daha şaşırarak gördüm ki, Ishak’ı Kürt sorunundan çok cep telefonuyla fotoğraf çekmek heyecanlandırıyordu.

İshak’ın kendisine dayatılan kültür ile kendi kültürü arasındaki yaşadığı çatışmaya tanık oldum aslında. Bunun da savaşın bir yönü olduğunu düşünüyorum. Birincisi yaşanan şiddet, ikincisi ise yerinden yurdundan edilme ve ikinci kuşağın yabancı bir şehirde büyümek zorunda kalması. Bu, iki defa kültürünü kaybetme anlamına geliyor.

Büyük şehre gelip burada 20 yıl kaldıktan sonra çocuklar artık kendilerini o şehre ait hissediyorlar. Dolayısıyla geldikleri kimliklerini çok da umursamıyorlar. Mesela İshak’ı belgeselin bir bölümünde Kürdistan’da yaşayan Zeki isimli bir genç ile buluşturarak aradaki farkı göstermek istedim.

Zeki, İshak’a sürekli Kürt sorunundan söz edip kimliğine sahip çıkması gerektiğini söyleyerek ‘Benimle Kürtçe konuş’ diyordu, İshak ise bu söylemlerden sıkılıyordu. Orda aslında aynı kuşaktan iki genç arasındaki farkı da görmüş oldum. Biri sıcak sıcağına sorunu yaşarken, diğeri daha uzak olduğu için kavrayamıyordu.

İKİNCİ GÖÇ, BİR YABANCILAŞMA

Kimlikleri, dilleri, kültürleri yasaklanan, devlet tarafından yaşadıkları yerlerden, ektikleri biçtikleri tarlalardan koparılıp zorla göç etmek zorunda bırakılan Kürt aileleri aslında köyde bıraktıkları hayatı geldikleri büyük şehre taşıyorlar. Daha sonra yeniden güçlükle kurdukları yaşamları devlet eliyle sözde ‘modern’ konutlara yerleştirilerek zorla bir kez daha değiştiriliyor. Burada ikinci bir göç ile bir yıkım, bir yabancılaşma ile yüz yüze kalıyorlar. Zaten zorunlu göçle kaybettikleri birinci hayatı ikinci kez kaybetmek zorunda kalıyorlar.

Zorla yerleştirildikleri bu konutları satın alacak paraları da yok, ama almak durumunda bırakılıyorlar, daha önce hayatlarında olmayan bir piyasaya sokuluyorlar. Ben zaten buna gelişme diyemem. Bu, kapitalist sistemin dayatması.

Bunu Kürtleri yenilgiye uğratmanın yeni bir biçimi olarak görüyorum. İnsanların kültürlerine, dillerine konan yasakların ve köklerinden koparılarak zorunlu göçe tabi tutulmalarının var olan bir zenginliğin yok edilmesi manasına geliyor.

Bu yüzden bugün kimlikleri ve kültürleri için yılmadan direnen ve bugünlerde alanlarda çadır kuran Kürt halkının mücadelesinin yanındayım ve destekliyorum ve Kürt coğrafyasında yaşanan savaşın ve şiddetin son bulmasını diliyorum.

Yorum bırakın

Henüz yorum yapılmamış.

Comments RSS TrackBack Identifier URI

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s